Osman Kalın 1960’lı yıllarda Yozgat’tan Almanya’ya “misafir işçi” olarak gurbete gitti. 1980’lerin başında emekli oldu ve Berlin’e yerleşti. Evinin önünde uzanan Berlin Duvarı’nın dibinde bir mezbeleliği temizledi; toprağı ekip biçti; bahçeye çevirdi. Yetiştirdiklerini pazarda sattı, evine götürdü, konu komşuya, kilisenin papazına verdi. Etrafta bulduğu döküntülerden bir ev yaptı kendine. Bu kaçak gecekondu evinin bir duvarını da, hep o penceresinden seyrettiği duvara yasladı. Gözetleme kulesinden bu kaçak evi gören “Doğu Alman” askerleri gizli tünel olabileceği kuşkusuyla evi bastı ama bir güvenlik sorunu olmadığını görünce gittiler. “Batı Alman” polisi de bu izinsiz evi görmezden gelemezdi; yıkılmasını emrettiler. Ancak, yasal bir sorun vardı; Osman’ın deyimiyle “işgal ettiği ve kaçak elektrik çektiği” evi resmi kayıtlarda Batı değil Doğu Berlin sınırları içinde kalıyordu! Dolayısıyla, uygulayabilecek hiçbir kanuni yaptırım yoktu. Sonuçta, Berlin duvarındaki bu gecekondu tipi derme çatma bahçe evi hiçbir zaman yıkılamadı.
Ama Berlin duvarı yıkıldı!
Duvar yıkıldıktan sonra, Osman’ın kaçak evi tamirattan geçti, bahçe genişledi. Kapıya bir posta kutusu kondu. Evin duvarları grafiticilerin mekanı oldu; bahçe çitlerine Türkiye ve Almanya bayraklarını birleştiren duvar resimleri yapıldı. Evin önüne koyduğu masa çalınmasın diye ayaklarını beton dökerek sabitledi. Komşularına da kendi bahçesinde bir yer ayırdı, tabii bir ev de oraya konduruldu: “Laz Ali Bethaniendamm 01”. Osman’ın evi turist gruplarının ziyaret mekanına dönüştü. Grup rehberleri onu telefonla arıyor, o da gelip bahçesindeki, beyaz plastik koltuğuna muzaffer bir komutan edasıyla oturuyor, bu gezilerden, kendi deyimiyle “1000-2000 euro arası” gezdirme ücreti alıyordu.
“Göç ve ruh sağlığı” konulu bir toplantıya katılmak üzere gittiğim Berlin’de, 9 Kasım 2014 tarihinde duvarın yıkılışının 25. yıl törenlerine de katıldım. Günü duvarın izi boyunca yürüyerek geçirdim. İçine, dileyenlerin internetten ilettikleri gelecek için barış dileklerinin yerleştirildiği o beyaz balonlarla işaretlenmiş eski duvar izi boyunca yürüdüm; yol boyunca sorgulayıcı afişleri de, ölenlerin anısına dikilen anıtları da kaydederek, duvar ve duvarla ilgili yüz öykünün izinde yürüdüm. O yüz öyküden biri de Berlinli Osman’ın öyküsü idi.
Osman Kalın ile tanıştım, artık 89 yaşında idi, zor da olsa sohbet ettik; duvardaki evinin bahçesinde birlikte “hatıra fotoğrafı” çekildik. 16 Nisan 2018’de hayatını kaybeden Osman Kalın artık çocukları ve torunlarının anlattıkları öykülerde yaşıyor… ve duvarların öyküleri üzerine, sınırlara yerleştirilen dikenli, elektrikli teller ve duvarların hayatlarımıza etkileri üzerine yeni düşüncelerle, yeni sorularla dolu, yeni öykülere uzanan zihnimin dehlizlerinde.
Evet, 1989 yılı 9 Kasım gecesinden bu yana ne değişti? Ne oldu da, Berlin duvarı öncesinde dünyamızda ülke sınırlarındaki duvarların sayısı 16 iken bugün 77’ye çıktı?
Evet duvar yalnızca bir bölgeyi, araziyi mi ayırır “burası”, “orası” diye; aynı zamanda zihinlerimizde de bölmez mi hayatları; “bizler” ve “ötekiler” diye?
Evet, duvarlar, “biz”i, “öteki”lerden korumak için dikilir derler, ama aynı zamanda, “biz”i de hapsetmez mi içine?
Levent Küey
Haziran, 2021